31 Temmuz 2008 Perşembe
30 Temmuz 2008 Çarşamba
Hangi zamandayım ve aslında geçmişten neyi özlüyorum? mutlu muyum? neden değilim? ne yapmak istiyorum? evim neresi?... kimin yanında huzurluyum? belki en çok kendimin? öyle mi gerçekten?..... hep böyle mi olacak peki? nereye gitsem; kiminle sarılsam hep bir yalnızlık duygusu; kimsesizlik belki.. evet; en çok bu.. ama dur; annem var benim; uzakta ama seviyor beni.. onun yanında olsam keşke.. ama ben seçtim değil mi? ben...
Mutlu muyum bilmiyorum anne.. öyle güzel şeyler yaşadım ki; sevmeli miyim hayatı bilmiyorum… ama herkes gibi ben de incindim zaman zaman; ben incinen yerlerimi saramıyorum? sen olsan sarardın belki; "yapma böyle oğlum" der; usulca ağlamama izin verirdin.. ben yalnızken ağlayamıyorum da.. doya doya; bağıra bağıra.. birileri duyacak; sanki hesap vereceğim neden ağladım diye... dedim ya; nedensiz aslında; ama var bir burukluğum; içim kabarıyor derler ya; öyle işte.. bu zamanlarda yanımdaki kalabalıklara rağmen yalnızım anne; kimsesiz gibi; hiçsiz gibi; ve düşsüz gibi en çok...
En çok hangi yaşımı; hangi mevsimimi özlüyorum bilmiyorum... ama özlüyorum her şeyin daha kaygısız olduğu zamanları.. yüreğimin en fazla bir aşk acısı için çırpındığı günleri belki.. şimdi her zaman telaşlı ellerim; gözlerim… olmayacak şeyleri içimde büyütüyor; şaşırılacak şeylere olağan bakıyorum… ben çok değiştim.. hiç kendim gibi değilim artık.. sanki içime başka biri geldi oturdu; asıl ben de dayanamayıp çıktı gitti benden; sanki.. bu olağanlıktan; her gün aynı senaryoyu en başından yaşayıp da; beliren en ufak bir değişikliği gözümde büyütmekten sıkıldım.. monotonluk bu muymuş meğer? büyümekten sıkıldım ben; yürüyüp üzerinden geçtiğim ve ayak izlerimi bıraktığım her noktada kendi benliğimi bıraktığımı bilsem hiç yürümezdim belki; hiç…
Başka birinin replikleri olmalı bunlar… başka birinin davranışları… yanlış bir öyküde, yanlış roldeyim… beni yeniden yaz anne… yanlış bir zamanın, yanlış bir noktasından giriyorum öyküye… kıyafetler üzerimden dökülüyor. söylediğim her kelime düşüp dağılıyor suyun üzerinde… bu rol bana göre değil… öykü baştan aşağı yanlış… ya da doğru olan öykü de ben yanlışım… ya da ikimizde doğruyuz ama bir araya gelince yanlış görünüyor her şey… iki doğru bir yanlış oluyor belki… bu başka birinin öyküsü… başkalarının öyküsü, her cümlesiyle… demek ki benim öykümde de yanlış birileri var… ne acı... hep yanlış yapıyorum bak, hep tökezliyorum… taşları ayağıma batıyor bu öykünün… uçurumlarından yuvarlanıyorum, denizlerinde boğuluyorum… alfabesini çözemedim… her şeyi sır bu öykünün… kendi öykümde bol kahkahalı diyaloglarım olur… yaşadıklarımın, çektiğim acıların anlamı olur… kelimelerimden cümleler kurulur… kısa bir öykü olsun uzatma çok… ya benden yeni bir öykü yarat yada beni yeniden yaz anne…
Aslında yanlışlık yazılan öyküde mi anne gerçekten? bunu da bilmiyorum…sana sormak isterdim yeniden; ergen kafamla; çocuk kafamla; bıkmadan yanıtla yine isterdim.. artık o kadar geç ki.. bir yerde bir yanlışlık var anne; olması gereken yada olacağını beklediğimiz değil bu.. yoksa böyle miydi zaten? ben mi büyütmüşüm gözümde.. kim büyütmedi ki anne?
Gündelik koşuşturma içinde bin telaşın içinde kendimizi kaybedip; biri dalımıza en dokunduğu anda yeniden buluyoruz.. bulduğumuzu anormal; her gün yaşadığımız kimliğimizi normal sanıyoruz.. neresindeyim ki ben hayatın? daha ne kadar var en fazla son durağa? ne kadar inip kalkacak göğsüm; ne kadar daha oksijen harcayacağım? bilmiyorum.. her gün kahrolup; aynı masalarda farklı kadehlerde içip içip tüketmek mi bir anda? kedere kahredip zaten bir sıfır yenik olan ben'i, daha mı acımak kendime? bilmiyorum.. bilemiyorum.... hiç geçmeyecek gibi sanki.. hiç bitmeyecek; dinmeyecek; acıdan uyuşmayacak gibi.. acımak sanki yaşamın anlamı; giderek ve tutunamadan; hiç farkında olmadan acılaşmak...
Mutlu muyum bilmiyorum anne.. öyle güzel şeyler yaşadım ki; sevmeli miyim hayatı bilmiyorum… ama herkes gibi ben de incindim zaman zaman; ben incinen yerlerimi saramıyorum? sen olsan sarardın belki; "yapma böyle oğlum" der; usulca ağlamama izin verirdin.. ben yalnızken ağlayamıyorum da.. doya doya; bağıra bağıra.. birileri duyacak; sanki hesap vereceğim neden ağladım diye... dedim ya; nedensiz aslında; ama var bir burukluğum; içim kabarıyor derler ya; öyle işte.. bu zamanlarda yanımdaki kalabalıklara rağmen yalnızım anne; kimsesiz gibi; hiçsiz gibi; ve düşsüz gibi en çok...
En çok hangi yaşımı; hangi mevsimimi özlüyorum bilmiyorum... ama özlüyorum her şeyin daha kaygısız olduğu zamanları.. yüreğimin en fazla bir aşk acısı için çırpındığı günleri belki.. şimdi her zaman telaşlı ellerim; gözlerim… olmayacak şeyleri içimde büyütüyor; şaşırılacak şeylere olağan bakıyorum… ben çok değiştim.. hiç kendim gibi değilim artık.. sanki içime başka biri geldi oturdu; asıl ben de dayanamayıp çıktı gitti benden; sanki.. bu olağanlıktan; her gün aynı senaryoyu en başından yaşayıp da; beliren en ufak bir değişikliği gözümde büyütmekten sıkıldım.. monotonluk bu muymuş meğer? büyümekten sıkıldım ben; yürüyüp üzerinden geçtiğim ve ayak izlerimi bıraktığım her noktada kendi benliğimi bıraktığımı bilsem hiç yürümezdim belki; hiç…
Başka birinin replikleri olmalı bunlar… başka birinin davranışları… yanlış bir öyküde, yanlış roldeyim… beni yeniden yaz anne… yanlış bir zamanın, yanlış bir noktasından giriyorum öyküye… kıyafetler üzerimden dökülüyor. söylediğim her kelime düşüp dağılıyor suyun üzerinde… bu rol bana göre değil… öykü baştan aşağı yanlış… ya da doğru olan öykü de ben yanlışım… ya da ikimizde doğruyuz ama bir araya gelince yanlış görünüyor her şey… iki doğru bir yanlış oluyor belki… bu başka birinin öyküsü… başkalarının öyküsü, her cümlesiyle… demek ki benim öykümde de yanlış birileri var… ne acı... hep yanlış yapıyorum bak, hep tökezliyorum… taşları ayağıma batıyor bu öykünün… uçurumlarından yuvarlanıyorum, denizlerinde boğuluyorum… alfabesini çözemedim… her şeyi sır bu öykünün… kendi öykümde bol kahkahalı diyaloglarım olur… yaşadıklarımın, çektiğim acıların anlamı olur… kelimelerimden cümleler kurulur… kısa bir öykü olsun uzatma çok… ya benden yeni bir öykü yarat yada beni yeniden yaz anne…
Aslında yanlışlık yazılan öyküde mi anne gerçekten? bunu da bilmiyorum…sana sormak isterdim yeniden; ergen kafamla; çocuk kafamla; bıkmadan yanıtla yine isterdim.. artık o kadar geç ki.. bir yerde bir yanlışlık var anne; olması gereken yada olacağını beklediğimiz değil bu.. yoksa böyle miydi zaten? ben mi büyütmüşüm gözümde.. kim büyütmedi ki anne?
Gündelik koşuşturma içinde bin telaşın içinde kendimizi kaybedip; biri dalımıza en dokunduğu anda yeniden buluyoruz.. bulduğumuzu anormal; her gün yaşadığımız kimliğimizi normal sanıyoruz.. neresindeyim ki ben hayatın? daha ne kadar var en fazla son durağa? ne kadar inip kalkacak göğsüm; ne kadar daha oksijen harcayacağım? bilmiyorum.. her gün kahrolup; aynı masalarda farklı kadehlerde içip içip tüketmek mi bir anda? kedere kahredip zaten bir sıfır yenik olan ben'i, daha mı acımak kendime? bilmiyorum.. bilemiyorum.... hiç geçmeyecek gibi sanki.. hiç bitmeyecek; dinmeyecek; acıdan uyuşmayacak gibi.. acımak sanki yaşamın anlamı; giderek ve tutunamadan; hiç farkında olmadan acılaşmak...
12 Temmuz 2008 Cumartesi
genç bir adamın kalbinde aşk var işte bir sebep yaşamaya. hayır değil bu romantizm. siz hiç genç bir adamın kalbinde aşk nasıl olur bilir misiniz? ben bilmem ve bu bir sebep benim için yaşamaya. nasılda özenerek gülümsüyor sanki ilahi bir komedyayı seyreylemekte, halbuki ona sorarsanız o kız ne de güzeldir. ama ben bilmem gerçekten güzel midir ve bu bilinmezlerdir bana sebep olan.
cümleler ayağıma dolaşırken yer çekiminin hakimiyetini yok sayıyorum, görmek için gözlere ihtiyaç yok diyorum ya genç bir adamın kalbi nasılda kıpırdanıyor.
cümleler ayağıma dolaşırken yer çekiminin hakimiyetini yok sayıyorum, görmek için gözlere ihtiyaç yok diyorum ya genç bir adamın kalbi nasılda kıpırdanıyor.
11 Temmuz 2008 Cuma
sadık kalıyorum acıya aldırmıyorum söylenenlere
yolumu değiştirmiyorum hafif mutluluklar için
ulu keşiş diyor ki: evlat bu kehanet
ruhun bir zebani et ona ihanet
bendense sadece duyulan bu:
sadık kalıyorum acıya aldırmıyorum söylenenlere
sihirli bahçelerde şeffaf gülücükler atmak bana göre değil
yokoluş bulvarının serserisiyim ağzımı yağmurlara açıyorum
sadık kalıyorum acıya görmek için karanlığa muhtacım
itaat etmeden yüksek erdemlerinize
sadakatimi keskin jiletlerle okşuyorum
biliyorum ezelle ebed arasında bir sarhoşluktur hayat
sadık kalıyorum hayata
ey keşiş senden kalmayacak bir parça bile et
diyecekler kimindir bu zavallı iskelet
olacağın bu birazda susmayı lutfet
yolumu değiştirmiyorum hafif mutluluklar için
ulu keşiş diyor ki: evlat bu kehanet
ruhun bir zebani et ona ihanet
bendense sadece duyulan bu:
sadık kalıyorum acıya aldırmıyorum söylenenlere
sihirli bahçelerde şeffaf gülücükler atmak bana göre değil
yokoluş bulvarının serserisiyim ağzımı yağmurlara açıyorum
sadık kalıyorum acıya görmek için karanlığa muhtacım
itaat etmeden yüksek erdemlerinize
sadakatimi keskin jiletlerle okşuyorum
biliyorum ezelle ebed arasında bir sarhoşluktur hayat
sadık kalıyorum hayata
ey keşiş senden kalmayacak bir parça bile et
diyecekler kimindir bu zavallı iskelet
olacağın bu birazda susmayı lutfet
kalbin çakısıyla seyreltince hüznü
dilin sırrı buldu tan vaktini
ve aktı kalemin gölgesine
bir akış ki damarda kan sandılar
bir akış ki alevden
kül etti serseri bir nehri
artık bu hayalet sular çağlamakta teninde
geceleri ürpermen bundandır
bundandır ellerinin yerli yersiz üşümesi
yazıyorsam sana cehennemde buz kestim diye
bilesin bundandır
dilin sırrı buldu tan vaktini
ve aktı kalemin gölgesine
bir akış ki damarda kan sandılar
bir akış ki alevden
kül etti serseri bir nehri
artık bu hayalet sular çağlamakta teninde
geceleri ürpermen bundandır
bundandır ellerinin yerli yersiz üşümesi
yazıyorsam sana cehennemde buz kestim diye
bilesin bundandır
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)